Deprem bölgesinde kaç konteyner var ?

Irem

New member
Konteyner Kentler Üzerine: Deprem Bölgelerinde Barınmanın Kültürel Yüzleri

“Bir gün uyanıyorsun, evin yok. Ama gökyüzü hâlâ aynı.” Bu cümleyi, 2023 Kahramanmaraş depreminin ardından bir konteyner kentte yaşayan bir kadının röportajında duymuştum. O an, “konteyner” kelimesinin sadece metal bir kutudan ibaret olmadığını anladım. İçinde umut, korku, dayanışma ve zamanla şekillenen yeni bir yaşam biçimi var. Peki, farklı kültürlerde konteyner kent deneyimi nasıl yaşanıyor? Bu geçici barınma biçimi, toplumların dayanıklılık ve kimlik anlayışlarını nasıl yansıtıyor?

---

Küresel Bir Perspektif: Konteynerin Evrensel Hikâyesi

Deprem, sel ya da savaş gibi krizler sonrasında konteyner yerleşimleri dünyanın birçok yerinde görülüyor. Japonya, 2011 Tōhoku depreminden sonra konteyner kentleri, “minna no ie” (herkesin evi) anlayışıyla tasarladı. Amaç sadece barınma değil, topluluk duygusunu korumaktı. Japon kültüründe “wa” yani uyum kavramı, geçici konutlarda bile ön plandaydı. Bu anlayış, bireyin değil topluluğun iyileşmesine odaklandı.

Türkiye’de ise konteyner kentler, acil barınma ihtiyacına çözüm olarak hızla kuruldu. Ancak kültürel olarak aile bağlarının güçlü olması, küçük konteyner alanlarında bir arada yaşamayı hem kolaylaştırdı hem zorlaştırdı. Birçok aile, konteynerleri sadece barınma alanı değil, yeniden inşa sürecinin sembolü olarak gördü. Bu yönüyle konteynerler, hem dayanıklılığın hem de belirsizliğin mekânı hâline geldi.

---

Toplumsal Roller: Erkeklerin “Yapıcı” Kimliği, Kadınların “Bağ Kurucu” Gücü

Farklı kültürlerde kriz sonrası dayanıklılık algısı, toplumsal cinsiyet rollerinden de etkileniyor. Japonya’da erkekler çoğunlukla yeniden inşa süreçlerinde gönüllü teknik destek sağlarken, kadınlar sosyal uyumu yeniden kurmak için topluluk etkinliklerini organize etti. Aynı eğilim Türkiye’de de gözlemlendi: erkekler altyapı ve geçim odaklı çözümlere yönelirken, kadınlar konteyner mahallelerinde ortak yemekler, çocuk etkinlikleri ve dayanışma ağları kurdu.

Bu ayrım yüzeyde “klasik” görünebilir, ancak aslında toplumsal iyileşmede iki yönün de hayati rolü var. Erkeklerin bireysel çabaları—örneğin geçici iş kurma veya ev onarımı—somut bir yeniden başlama iradesini temsil ediyor. Kadınların ilişkisel odaklı çabaları ise topluluğun psikolojik bağlarını güçlendiriyor. Bu denge, konteyner kentlerin sadece fiziksel değil, kültürel olarak da yaşanabilir alanlara dönüşmesini sağlıyor.

---

Batı ve Doğu Arasında: Dayanışma Anlayışının Kültürel Kodları

Batı toplumlarında konteyner yerleşimleri genellikle bireysel mahremiyet ekseninde değerlendirilir. Örneğin, 2010 Haiti depreminden sonra kurulan konteyner alanlarında, bireysel alanların yetersizliği eleştiri konusu oldu. Toplumsal yaşam, özel alanın yokluğu nedeniyle zorlayıcı bulunuyordu.

Oysa Ortadoğu ve Asya toplumlarında, kolektif yaşamın önemi ön planda. Türkiye, Pakistan veya Nepal’de konteyner kentlerde ortak mutfak alanları, çay sohbetleri, komşuluk ilişkileri toplumsal hafızanın bir parçası hâline geldi. Burada konteyner, yalnızlığın değil dayanışmanın sembolüydü. Bu kültürel fark, afet sonrası psikolojik iyileşme süreçlerini de belirliyor: bireysel terapi yerine topluluk temelli etkinlikler, ortak üretim atölyeleri, kolektif ibadet veya kutlama ritüelleri daha etkili oluyor.

---

Yerel Dinamikler: Türkiye Örneği ve Kültürel Dayanıklılık

Türkiye’nin deprem bölgelerinde şu anda on binlerce konteyner aktif olarak kullanılıyor. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) verilerine göre, 2024 itibarıyla yaklaşık 350 bin kişi hâlâ konteyner kentlerde yaşıyor. Ancak sayılardan öte, bu alanların sosyolojik dönüşümü dikkat çekici.

Antakya’daki bir konteyner kentte yapılan saha araştırmasında (Boğaziçi Üniversitesi, 2024), katılımcıların %68’i konteyner yaşamını “zorluk ama birlikte güçlenme alanı” olarak tanımladı. Kadınlar, en büyük desteği komşuluk ilişkilerinden aldıklarını söylerken; erkekler ekonomik yeniden yapılanmanın önemini vurguladı. Her iki yaklaşım da, kültürel dayanıklılığın farklı yüzlerini temsil ediyor.

---

Farklı Toplumlarda “Geçiciliğin” Anlamı

Konteyner, geçici bir çözüm gibi görünse de, birçok kültürde kalıcı hafızalar bırakıyor. Japonya’da bazı konteyner mahalleleri kalıcı sosyal konutlara dönüştü. Türkiye’de ise konteyner yaşam, bir yandan modern dayanıklılık politikalarını, diğer yandan geleneksel yardımlaşma kültürünü harmanlıyor.

Batı toplumlarında “geçici yaşam” genellikle krizden çıkış aşaması olarak görülürken, Doğu toplumlarında geçicilik “sabır ve yeniden doğuş” fikriyle bütünleşiyor. Bu fark, insanların konteyneri nasıl algıladığını belirliyor: bir yerde geçici travma mekânı, başka bir yerde yeni bir başlangıcın tohumu.

---

Kültürlerarası Öğrenme: Ortak İnsanlık Deneyimi

Deprem sonrası konteyner yaşamı, farklı toplumların krizle başa çıkma biçimlerini gözler önüne seriyor. Japonya’nın planlı toplumsal organizasyonu, Türkiye’nin samimi dayanışma kültürü, Avrupa’nın hak temelli yaklaşımı birbirinden öğrenilebilecek değerli unsurlar taşıyor.

Bu bağlamda sorulması gereken soru şu: Kültürler konteyneri sadece bir barınak olarak mı görüyor, yoksa toplumsal iyileşmenin bir parçası olarak mı? Eğer ikinci şık doğruysa, konteyner kentler “geçici şehirler” değil, insanlığın dayanıklılık laboratuvarları olarak değerlendirilebilir.

---

Sonuç: Konteynerin Ardındaki İnsan Hikâyesi

Deprem bölgelerinde kaç konteyner olduğu sayısal bir mesele gibi görünse de, asıl soru o konteynerlerin içinde hangi hikâyelerin yaşandığıdır. Bir konteynerde yeni doğan bir bebek, diğerinde kaybını kabullenmeye çalışan bir yaşlı, bir diğerinde çocuklara ders veren bir gönüllü vardır.

Kültürler farklı olabilir; ama konteynerin içindeki insan deneyimi ortaktır. Dayanışma, umut ve yeniden inşa etme arzusu… Belki de bu yüzden, bir konteyner kentte yürürken duyulan en evrensel cümle şudur: “Biz hâlâ buradayız.”

---

Kaynaklar:

- AFAD 2024 Konteyner Kent Raporu

- Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, “Deprem Sonrası Geçici Barınma Alanlarında Toplumsal Dayanıklılık” (2024)

- NHK World Documentary: Living in Temporary Housing, Japan 2011–2013

- UN-Habitat, Post-Disaster Shelter and Settlement Guidelines (2022)